ÜSTAD...

          Malumunuzdur efendim. TDK ya göre, Üsta(d) değil Üsta(t) olarak imla ve telaffuz edilir.Lakin, edebiyat hocalarımız darılmasın. Bahis mevzu Necip Fazıl Kısakürek ise eğer, müntesipleri, yani bizler, hep (d) ile yazar ve öylece okuruz... 

          Lisede kitapsızdım... İlkokulda “Tarkan” dergileri, ortaokulda “Gulliver’in Gezileri”, üniversitede “Tarihte Türkler” ve “Çile” başucu eserlerimdi. Yıllar geçtikçe diğerlerini,  sırayla birer yol kavşağında, minnet hisleriyle bıraktım. “Çile” ise hala benle birlikte. Hem evde hem ofiste...

         Şakirdi olmakla kalmadık ,sonraki dönemlerde müdafiliğini de üstlendik. Hem de kimlere karşı? Üstadın tabiriyle iki “ Cins Kafa” ya karşı! İki üstün zeka. Alim ve arif zatlar. Entelijansiya denir ki, malumatfuruş sınıfına dahil değildirler. Öyle ki, meseleleri bir dip dalgası gibi yüze çıkarırlar. Şaşırırsınız.Söz gelimi, siz Köymen Hoca’dan Selçukiler’i anlatırsınız başkadır... Merv’de, yağız atının sırtından çuhayı yere sererek oturan Çağrı Bey’in başyaveri gibi durup, topraktan kalkan tozları yutacağınız bir istiare ile  İmparatorluğun kuruluşunu resmetmek bambaşkadır! Hayranı olduğunuz “Gözlerin” şiirini, bir edebi takdimle paylaşmak başkadır. Feylesof Rıza’nın o şiiri, Halide Hanım’ın menekşe gözlerine ithaf ettiği iddiasıyla, Üsküdar’da doru bir atın sırtında, uzun saçları ile aşık şairi tasvir ve rivayet etmek bambaşkadır! 

          Dostlukları iftiharımız olan Ağabeylerim pek sevmez Necip Fazıl’ı. Biri seciyesini biri sanatını...

          Her ikisinin huzurunda, başka zaman ve mekanlarda bu konu açılınca:” Üstad bu dünyaya gelip sadece Kaldırımlar Şiiri’ni yazarak gitseydi, yine de her türlü övgüye mazhar olurdu!” demiştim. Sözü fazla uzatmadan biri “ O şiirde onun mudur acep?”, bir diğeri:” Hem İslamcı, hem kumarbaz? Bu iş nasıl olecek?” demek istihzasıyla, kestirip atmışlardı... İhtimal bize olan muhabbetleri, yarenimizi bu kadarcık tenkitle bırakmaya vesile olmuştu!Güçlü ama zarif Adamdırlar...

          Üstadın sanatını savunmak, estetik bilgi ve kavrayış gerektirdiği için zordur. Zira şiir sevmek ayrıdır, şiirden anlamak ayrı... Sevilmeye layık şiirler yazdı. Bu kadarını bilirim... Mina Urgan, anılarında aile dostları olan Üstad’a çamur attı: “ Bir Fransız şairden kopyadır Kaldırımlar şiiri.” diye... Oturup zikrettiği şairi ve şiirini araştırmadım. Bu nedenle “Çamurdur” kanaatim edebiyat tetkikine dayanmaz... Ancak bu Hatun kişi, karakterini sevmediği için Yahya Kemal’e de:” Büyük değil, sadece usta bir şairdi!” der. Hatta Baudelaire’den aşırmaları olduğunu, Yahya Kemal’in kendi beyanından mütevellit, ima eder. Benzer yergilerinden Halide Edip de payını alır. Edebiyat bilgisine bir şey diyemem Urgan’ın. Ancak ideolojik körlüğün hatıratına sirayet etttiği açıktır.  “Gerici” diye yaftaladıklarının, sanatını da şahsiyetini de yerin dibine sokar...

          “Sevme” nazarımla bakar ve “Necip Fazıl Sultanı Şüeradır” derim! Hadi diyelim “Kaldırımlar” ı Fransız’dan aşırdı! Pekiyi “Zindan’dan Mehmet’e Mektup” u ya hangi mahkumdan yürüttü? Ya da “Sakarya Türküsü” nü hangi oryantalist yazıp, eline tutuşturdu?Türk Şiiri’nde Poetika yazan üç sanatkardan biri neden Necip Fazıl’dır? O müktesebata sahip biri, büyük bir şair değil de marangoz mudur? Orhan Veli’nin söylediği gibi:”Geç bunları anam babam. Geç bunları”

          Yalnız Üstad keşke sadece şiir yazsaydı! Hatta ben iyi şairlerin, Attila İlhan’dan mülhem, iyi roman yazdıklarına da iman etmişimdir... Oysa Üstad sadece “Aynadaki Yalan” ı yazdı... okunmaya bile değmeyen. Piyesleri ise güzeldir. Sol zihniyetin ambargosu nedeniyle büyük sahnelerde, yetenekli kadrolar tarafından temsile konulmadı.Ancak yinede ses getirdi.  Her şeye rağmen devam etmeliydi. Hikaye, hatırat,deneme ve bazı diğer nesirleri , hiç olmazsa zevk sahibi edebiyat severlerin okuması gereken eserlerdir. Yanı sıra, gel gör ki çoğu uydurma, metodolojiden yoksun ve akılalmaz bir takım kitaplar da yazdı. Son Devrin Din Mazlumları, Ulu Hakan Abdulhamit Han, Raporlar gibi... Hiç yakışmadı!

          İslamcılığı ise, kanaatimce mistizmin ayarını kaçırmasından kaynaklandı. Yunus olacakken Şeyh Bedrettin olmaya heveslendi. Tamamen ham hayal ve safsatalar üzerine, bir İdeolocya Örgüsü kurmaya kalktı. Halbuki beşeri bilimlerde sınıfta kalırdı. Fen bilimlerinden bihaberdi. Devlet bursu ile gittiği Paris’ten, kumar iptilası nedeniyle, şehrin gündüzlerini hiç görmeden, kısa sürede Yurda döndü. Kırk yaşına kadar bohem yaşadı. Şüphesiz edebiyat alt yapısı,  “Beyaz Türk” olduğu ve konaklarda büyüdüğü için, çocukluğundan itibaren mevcuttu. Fakat ilmi,fikri ve hatta dini müktesebatı namevcut... 

          İlk dönemi dediği ve ürettiği eserlerin bir kısmını da çöpe attığı çağlarda, hızlı bir özel hayatı oldu. Alışkanlıkları vardı. Hatta Kadir Mısıroğlu’na göre, bazı kötü alışkanlıkları hızlı İslamcılığı döneminde de gizli kapaklı devam etti: Kumar gibi... Parayı ve alafranga hayatı severdi. Bir şartla:Parayı sırtına yük edip, mülevves bir libas gibi taşımadı. Gençliğimde şahsi dostları olan Hamal Hilmi, Mehmet Niyazi gibi büyüklerden, parayı harcamayı, savurmayı çok sevdiğini bizzat dinlemişimdir.Eh... ne yapalım? Kadı kızında bile o kadar kusur olacak.

          Üstad Necip Fazıl Kısakürek iyi bir İnsandı! Belki bir günahkar... hepimiz kadar. İyisiyle kötüsüyle göçtü ve gitti. Fakat dost ve düşman takdir eder ki bir saba rüzgarı olmadı hiç!Kasırga gibi gürledi ve gitti! Mevla rahmet eylesin...

Etiketler : ÜSTAD...
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.