Sürü Psikolojisi...

Dediler ki:

“Kitlelerin korku ve panik durumunda nasıl tepki vereceğini kestirmek zordur.Hayatta kalma güdüsü, muhakemeyi bozar.Tehlikenin uzakta olanı değil, anlık ve ölçülebilir olanı algılanır. Anlama kapasitesi herkes için eşit değildir. Kalabalığa dahil olma,kendini emniyette hissetmenin en kestirme yoludur. İnsanların kapana kısılmışlık duygusuyla sokağa fırlamasının, anlayışla karşılanması gerekir” vesair...

Güzel...

“Kunduzlu Mehmet,sonunda uykuya yenik düşen diğer üç asker firarisi kader arkadaşının aksine,hücrenin penceresinden zifir karanlığa gözlerini dikmiş, yirmi altı yıllık hayatını düşünüyordu. Şimdi çoktan ölmüş anasını, kahramanlık türkülerini yanık sesiyle söyleyen ağabeyisini hatırlıyordu. Seferberlikte asker olmuş, Çanakkale’de yaralar almıştı. Uzun askerliği boyunca iki sefer izin alabilmiş ve sılaya varmıştı. Çocukları burnunda tütüyordu. Bu sefer yine uzak cephelere sevk olurken, tren tam köylerinin yanından geçiyordu. Uzansa,sanki evinin çatısına dokunabilecekti...

Trenden atlayanlar için vur emri verilmişti. Lakin, sevk edildiği Galiçya’dan, belki bir daha geri dönemeyecekti. Yavrularının kokusunu bir daha içine çekemeyecekti...

Arkadaşları, o atladıktan sonra havaya ateş edeceklerini temin ederek, cesaret verdiler. Atlayış o atlayıştı...

O meşum gecenin şafağında, dördü de mahkeme edilmeden, dar ağacında idam edildiler...”

Özetlediğim bu hikayenin yazarı Cevat Şakir ( Halikarnas Balıkçısı), Şeyh Sait İsyanı’ndan bir kaç ay sonra, eserin basıldığı “Resimli Hafta” dergisinin sahibi Zekeriya (Sertel) ile birlikte, Ankara’da İstiklal Mahkemesi’nde yargılandılar. Hiç olmazsa, öyküde olduğu gibi muhakeme hakkından mahrum kalmadılar! Neyse ki idam da edilmediler. Cevat Şakir ve sonraların meşhur komünisti Zekeriya, sürgün cezasına mahkum oldular.Böylece yazarın Bodrum kalebentliğindeki, meşhur (Mavi Sürgün) cezası başlamış oldu...

Şimdi...

Saygı duyduğum yığınla bilim ve fikir insanı, Kunduzlu Mehmet ile marketten cola almak için küfür atan ve yumruk savuran Beyefendi(!) nin, aynı kuşatılmışlık ve ümitsizlik güdüsüyle harekete geçtiğini ifade etmektedirler. 

Kusura bakmayın! Ben ikna olmadım...

Zaman ve şartlar bakımından yapılacak itirazlara;günümüzün Japonya, Güney Kore, Singapuru’nu örnek vermek dahi anlamsız geliyor.

Küllerinden yeniden doğmaya çabalayan bir Devlet, artık libası yama tutmaz olmuş bir Millet değiliz, çok şükür...Yani hiç kimse iki günde açlıktan ölmeyecekti! Zorunlu ihtiyaçlarınızın hepsi, Kamu Personeli tarafından iyi ya da kötü karşılanacaktı.Nedir bu saçma sapan sürü davranışı?

Büfeden içki ve sigara almak için üst üste çıkan, kendini, yakınlarını ve bütün bir toplumu ölümcül bir salgın tehdidi ile yüz göz edenler için, İstiklal Mahkemeleri kurulsun demiyorum elbette...

Yalnız, basiretsiz ve akılsızca aldığı bir karar ile şuursuz kitleyi tetikleyen Hükümet kadar, bu aymaz kesimin de kınanmasını talep ediyorum. 

Çok şey mi istiyorum?

Etiketler : Uğur Alkuş
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Metehan 01 Ocak 1970 02:00

    Çok güzel olmuş elinize ve aklınıza sağlık