NEREYE GİDİYORUZ?

Haftalardır bir İtalyan Mafya dizisi izler gibiyiz. Yok yok sadece İtalya yetmez biraz da Güney Amerika esintili bir film. Bir mafya liderinin çözülmesi.. Hem de öyle bir çözülme ki bu aman Allah’ım her gün yeni bir aksiyon la uyanıp, yeni bir ‘’Bu ne şimdi?’’ diyerek günü bitiriyoruz.

 

 

 

Sedat Peker hepimizin yakından bildiği bir isim. En çokta iktidar partisine olan desteği için yaptığı mitingler, barış akademisyenlerine yaptığı tehditler ile bilmeyenimiz yoktur sanırım. Bir eli ile Rabia, diğer eliyle bozkurt işareti yaparak meydanlarda kendisini göstermesiyle hafızalarımıza kazındı. Fakat günün birinde ne olduysa Peker ve tarafları birbirine düştü. 2020 yılı başlarında yurtdışına gittiğinde bir şeylerin yolundan çıktığını az çok kestirmiştik ama ‘şahsım’ adına söylemem gerekirse bu kadarını beklemiyordum desem yeridir.

 

 

 

 

Aslında Peker; tüm iddialarının yanında, kitap okuyan entelektüel bir mafya lideri olarak karşımıza çıkmasıyla da hepimizi şaşırttı. "Ben ömrümde bir tek güvenlik makalesi okumamış bir adamım. Okumadım yani. Ben İçişleri Bakanlığı ile ilgili bir şey biliyorum dersem yanlış olur." diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu karşısında; Erasmus, Maslow ve daha birçok felsefi, psikoloji, hukuk ve siyasi kitaplar okumuş bir Sedat Peker. İçişleri Bakanı olup güvenlik makalesi okumamış biri karşısında zeki ve bilgi birikimi olan bir mafya lideri. Ne desek az kalır artık. Allah bize mafyanın kitap okuyanından, Bakanın okumamış olanından nasip etmiş ne kadar övünsek azdır!.. 

 

 

 

 

Meğer bu düzen ve iktidar içinde başımıza gelmeyen kalmamış. Aslında kocaman bir kirlilik içinde olduğumuzu biliyorduk ama her yanımızın böylesi  sardığından bihabermişiz. Peker tarafından ortaya atılan, yenilmez yutulmaz iddiaların hiçbirine kimse çıkıp ta ispatlar ve belgelerle bir Allah’ın kulu cevap vermiyor. Her gün ağızdan çıkan belden aşağı vuran yakışıksız cümlelerle sadece kirliliğin dibine şahit oluyoruz. Burada benzetme olarak ‘’Mafya ağzı’’ ile demeyi düşündüm ama mafyanın bile kelimeleri seçerken nasıl dikkatli olduğunu görünce utancımdan diyemedim.

 

 

 

Haftalardır ülke böylesi cayır cayır yanarken; herkesin, ağzından olayları açıklayıcı ve ülkeyi huzurlu kılacak bir cümle çıkmasını beklediği  ülkeyi yönetenler nihayet konuştu.  Önce Süleyman Soylu ve Binali Yıldırım’a açık ve kesin bir şekilde destek çıktığını ilan etti, sonra da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e kullandığı ‘’Bay Meral’’; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna ‘’Bayan Kemal’’ ifadeleri çok yakışıksız oldu. Hiçbirinin gaf olmadığını anlayabilecek kadar büyüdüğümüze inanıyorum.

 

 

 

Keşke sadece bay ve bayan hitaplarıyla kalsaydı. Akşener’e ‘’Gelin Hanım’’ diye hitap ederek başlayan ve Rize’de yaşamış olduğu saldırıları ‘’ohh olsun’’ tarzında onaylayan cümleleri ne kendisine ne de makamına asla yakışmamıştır. Olan olayların ‘’ders!’’ niteliğinde olduğunu söylerken bir de üstüne öyle bir cümle kullandı ki ahlar vahlar başımıza. ‘’Gelin hanım beni Netanyahu’nun yanına koyuyor, onun ardından memleketim Rize’ye gidiyor. Gelin hanıma görüldüğü gibi gayet güzel bir ders veriliyor. Ve nerede, nasıl adım atılacağını çok iyi bilmek lazım. Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günler. Her şeyden önce ahde vefa diye bir şey var. Eğer ahde vefa olmazsa bu millet affetmez.’’ Bu cümleyi herhangi bir kişi birine karşı kullansa direkt olarak tehdit işlemi görür.

 

 

 

Partili bile olsa tarafsızlık yemini etmiş birinin, bu şekilde bir düşünce içinde olup bunu dillendirmesi kabul edilebilir bir gerçek değildir. Halkı birleştirici olması gereken ülkenin en tepesinde ki makamdan; ayrıştırıcı bir dille ve siyasi kariyerine uymayan bir üslup içinde olması kabul görülemez. Bu sözler; hali hazırda ülkede görülen güvensizlik havası ve gerginliğin üstüne ateş olur, barut olur. Kendisinin bir siyasetçi olarak siyasi kimliğini zan altında bırakmak uğruna bunu ön göremeden söylediğini asla düşünmüyorum.

 

 

 

 

 

Bizim halk olarak bu tarz ayrıştırıcı, çatışmayı meşrulaştırıcı sözlerin karşısında hep beraber durmamız artık elzemdir. Bu ülke eğer ki demokrasi ile yönetiliyorsa herkesin kendisini ifade hakkı vardır. Bana günah sana mubah değil. Ülke bugün bir kaos içerisinde. Mafya, derin devlet, siyasetçi üçgeninde neler olup bittiğinin cevabı yine bu konunun muhataplarındadır. Halk olarak bizim gerçekleri istemek en doğal hakkımızdır. Ve kimse ama hiç kimse kalkıp bunu istiyoruz diye bizi suçlayamaz.

 

 

 

 

Bir yandan açıklamalarıyla ülkeyi sallayan bir mafya lideri, diğer yandan açıklamaları bizi endişelendiren ülkeyi yönetenler. İpin ucunun kaçtığı bu söküğün nereye varacağını hepimiz endişeyle takip ediyoruz. Sonumuz hayır olsun başka ne denir…

 

Bilgiyle kalın

 

Etiketler : Orhan Bakırcı
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.