İKİ MESELE…

Gündeme dair konularda yazmamak gibi bir kararımız var. Zira hadiseler soğuyunca analiz yapmak ve fikir üretmek daha sağlıklı. Üstelik bu şekilde gereksiz kayıkçı kavgalarından uzak durmak mümkün oluyor. Aslında temel meselelerin izahında iyi bir yol olsa da, öyle söylenmesi gerekenler var ki, bu sefer sessiz kalmak mümkün olmuyor. Fuzuli’nin unutulmaz mısralarında dile getirdiği gibi: Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil…

            Bu konulardan biri Suriye’nin İdlib bölgesinde yaşananlar bir diğeri de Coronavirüs…

            Suriye’de on yıldır yaşananlar ve Ülkemize etkileri artık herkesin malumu. O kadar fazla anlatılıyorken, birde biz kritik yapacak değiliz. Bidayetinden bugüne yapılan yanlışları, yönetenlerde tevil yollu ikrar ediyorlar. Emperyalist hedefleri görmeden, romantik Neo Osmanlıcı ve Ümmetçi söylemlerin esirinde kalan dış politika anlayışı, iflas etti. En uzun güney sınırımızda, organize bir terör tehdidi ve milyonlarla ifade edilen mülteci dalgası altında kaldık. Yalnız bırakıldık. Aldatıldık…

            Söylenecek çok şey var. Ama şunu anlamıyoruz bir türlü. Gördüğümüz kadarıyla, başlangıçta yanlış yapıldığı fark edilip, düzeltilmeye çalışılıyor. Diplomasi ve silahlı kuvvet kullanılıyor. Güç odakları arasında politik manevralar yapılıyor. Bizi köşeye sıkıştırdığını düşünenlere, anlayacakları lisanla cevap veriliyor. Nesi yanlış şimdi bunların? 15 Temmuz hain darbe girişimiyle Türk Milleti’ni dizleri üstüne çökertmek isteyenlere, Fırat Kalkanı Harekâtı ile cevap veriliyor… Peşi sıra uluslararası siyasette elimizi güçlendiren, planlanan tuzakları bertaraf eden Afrin, İdlib, Barış Pınarı Harekâtları ile dosta güven düşmana korku veriliyor. Geniş bir vizyona sahip değilseniz, arkasındaki ferahlığı görmek maalesef mümkün olmuyor. Savaş kötüdür. Bir hilal uğruna güneş gibi batan Şühedanın acısı elbet dayanılacak gibi değildir. Ancak muharabe kaçınılmaz ise, bunu kendi topraklarınızın dışına taşımak akıllıcadır. Zararı en aza indirgemektir. İş bu noktaya geldikten sonra, ne yapılacaktı mesela? Parçalanan bir ülkede kurulacak can düşmanımız olan terör devletine izin mi verilecekti? Milyonlarcası zaten başımıza dert olan bir göçmen topluluğunun, bir o kadarının daha baskısı altında yaşamaya rıza mı gösterilecekti? Tüm bunlar bir tarafa, Mehmetçik sefer emri almışken, ana kuzularımız Türk Devleti’nin payidar olması için toprağa mübarek kanlarını dökerken, güya hükümete muhalif olma adına moral ve motivasyonumuzu kıracak hesaplaşmalar yapmanın şimdi sırası mı? O topraklarda çarpışanlar bir başkasının askeri değil! Bizim namusumuzu, şerefimizi, canımızı, malımızı emanet ettiğimiz Şanlı Türk Ordusu’dur!

            Bu arada bir cümle ile ifade edeyim ki, on yıllık Suriye sorununda alınmış en isabetli karar, Avrupa sınır kapılarının açılmasıdır.            Siz eski Monşerlerin  atıp tutmasına bakmayın… Uluslararası Hukukta haklının değil, güçlünün hukuku hakim olur. Batı kendi kapısına dayanmadan, bizim çektiğimiz sıkıntıları anlamaz. Zor oyunu bozar!

            Bir diğer husus, bütün dünyayı tehdit eden Corona virüs salgını nedeniyle, Erzurum İlinin karantina merkezi olarak yapılmasına verilen haklı tepkidir. Devletimiz ve Sağlık Bakanlığı bu konuda gerekli tedbirleri almakta ve tüm ihtimalleri düşünerek çeşitli planlar hazırlamakta. Elbette itirazımız olamaz. Mamafih, Erzurum’un yetiştirdiği bir kıymet olan Sinan Özçaylak, bir gazetecilik başarısının altına imza atmış ve konuyu haber yapmıştır. Önce kendisi sonra Erzurum Kamuoyu haklı olarak şu soruları sormuştur: İran’dan getirilecek şüpheli ya da teşhis konulmuş coronavirüs hastaları, neden yüzlerce kilometre taşınarak ve birçok şehir atlanarak Erzurum’a getirilmektedir? Daha kesin kabulü bile yapılmamış şehir hastanesi ile diğeri şehrin tam göbeğindeki hastane olmak üzere neden karantina merkezi seçilmiştir? Bu karar, geçtiğimiz on yıllar boyunca, vurdumduymaz politikalar nedeniyle bozulan ekonomisi artık kayak ve öğrenci turizmine bağlanmış şehrin, iktisadi bakımdan iyice çökmesine sebep olmayacak mı? Ve hepsinden önemlisi, uzmanların bilimsel izahlarından anladığımız kadarıyla soğukta çok daha fazla yaşayan bu virüsün, Türkiye’nin en soğuk bölgesine hastalar yoluyla taşınması ne derece akıl ve bilimle bağdaşır?

            Tüm bu haklı sorular nedeniyle İdareciler, yeniden düşünmek zorunda kalmıştır. Ama can sıkıcı olan, yaptığı üstün gazetecilikle kamu hizmetini eksiksiz ifa eden bir hemşerimize aba altından sopa gösterilmesidir. Hem de kendi beyanına göre bu örtülü tehdit, güya kendileri de gazeteci olan şahıslardan “dost tavsiyesi” olarak gelmiştir. Niyetlerini anlayamadık… Basit bir mesleki kıskançlık mı, iktidar dalkavukluğu mu, yoksa bir yerlerden aldıkları talimatla sindirme çabası mı olduğu bilinmez… Ama yirmi yıldır dürüst ve ilkeli bir gazeteci olarak tanıdığımız Sinan Bey yalnız değildir, bilesiniz! Erzurum’un yüz akı olan onlarca gazeteci ve aydını gibi bizde, yaptığı haberin ve ortaya koyduğu omurgalı duruşun arkasındayız... 

 

Etiketler : Uğur Alkuş
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.