Alttan görünen!

Türkiye’nin ilk alış-veriş merkezini hayranlıkla geziyordum. Umuma açık lavaboların bu kadar lüks ve temiz olacağını hayal bile edemezdim. Ellerimi yıkarken aynadan göz ucuyla bir makinenin altında ellerini kurutanları gördüm. Çevreme baktım, kurulanmak için bez ya da kâğıt havlu yoktu. Makinenin yanına vardım. Biraz sağında solunda çalıştırmak için düğme aradım. Cihazın üzerindeki bazı kabartı ve montaj yerlerine bastım. Olmadı tabii… Çırpınmamı gören bir arkadaşım geldi. Ellerimi cihazın altına tutunca kendiliğinden çalıştı. Fotosel teknolojisini orada öğrendim. Görgüsüzdüm zira…

            Tanıştıktan çok sonra fark ettim. Bir emekli maaşı ile geçiniyordu. Sıradan bir evi ve eşyaları vardı. Arabası yoktu. Elbiseleri, ayakkabıları pahalı değildi. Hiçbir önemli mevkiinin sahibi olmamıştı. İsminin başında ve sonunda bir sıfatı bulunmazdı. Lakin… Sadece sözleri ve davranışları ile değil, duruşu ve bakışıyla da daha asil bir insanı tanımadım. Sıfatı ve nüfuzu, katları ve yatları, diploması ve unvanı olanların yanında bile yıldız gibi parlardı. Görgülüydü zira…

            Erken denecek yaşta tanıdım. Arkadaştık. İnce bir sesle konuşur, her mevzuda söze karışmazdı. Sever miydi, hürmetli miydi, yoksa sadece zayıf mı? Bilemedim, ama o haliyle ben de kendisini severdim. Devran döndü… Başarılı iş hayatı serveti, servet makamı, makam iktidarını perçinledi. Artık kudretliydi. Mazi, kötü bir kâbustan başka bir şey değildi. Sesi kalınlaştı… Kurduğu cümlelerin tamamı, ‘dır’ ve ‘dir’ le bitmeye başladı. Eski dünyaya ait tanıdığı siluetlerin, pul kadar kıymeti kalmadı. Olympos’un yarı tanrılarından biriydi artık! Hayat grafiğine bakarsan, haksız da sayılmazdı. Nereden nereye… Biraz daha fazla yemek için sofranın başına erken oturup, dilim sayılacak lokma elinde bekleyen köylü çocuğuna, şimdi sigara yaktığında mevkileri yürekleri titreten adamların koşarak küllük yetiştirmesini bekliyordu! Sonradan görmeydi zira…

            Arkadaş, ‘sonradan görme’ olmuştu! Öyleydi de onun ve onun gibilerin bu trajikomik durumu nasıl anlatılabilirdi? Ah edebiyatçılar! Sizler olmasaydınız yaşamda, bizler ne kadar eksik kalırdık… Roman sanatının efendisi Balzac, o muhteşem eserinde bir karakterin bu vasfını tarif ederken:

            “… Sonradan görmeler, benzer yeteneklere sahip oldukları maymunlar gibidir: Onların yükselişi izlenir, yukarı tırmanırlarken gösterdikleri çeviklik hayranlık uyandırır, ama zirveye ulaştıklarında sadece ayıp yerleri görünür…”

            Efendim dev sanatkâr, sonradan görme taklitçilerin zirvedeyken görünen yerinin neresi olduğunu ‘ayıp’ ile tarif etmişse de, hepimiz neresi olduğunu biliyoruz. Darılmaca yok! Alttan ancak böyle görünürsünüz… Keşke başarı öykünüzü yazarken edep ve tevazuu da size eşlik etseydi de, bazıları arkanızdan edepsizlik edip, şahsınıza mabadınızla hitap etmeseydi!

            Sadece edebiyatçılar değil bilim insanları da pek güzel anlatır, insanın erken yaşta tattığı yoksulluk ve yoksunluğun nasıl bir duygusal travmaya yol açabileceğini. Sonradan görmenin değil, aşağılık kompleksinin marazi olduğunu ifade ederler. İzleyenler bilir… Bol Oscar ödüllü ünlü “Kuzuların Sessizliği” filminde, bir seri katili bulmaya çalışan Ajan Clarice, üst düzey güvenlik önlemleri altında akıl hastanesinde tutulan psikopat katil Hannibal Lecter’i ziyaret ederek ipuçları elde etmeye çalışır. Yamyamlığının yanı sıra son derece zeki ve bilgili bir psikiyatr olan doktor Lecter , ajanın pahalı kıyafetinin altına giydiği ucuz ayakkabılardan yola çıkarak neredeyse bütün hayatını okur. Ve finalde, artık kuzuların çığlıklarını duyup duymadığını sorar.

            Sonradan serveti, şöhreti, makamı bulmasına rağmen, o büyük yarayı yüreğinde hala taşıyan dostlar: Kuzularınız ne zaman sükûnete kavuşacak?

           

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Erkan Taçyıldız 06 Kasım 2021 23:54

    Her kesime hitap edebilen mükemmel bir yazı olmuş. Çook etkileyici ve ders niteliğinde. Teşekkürler hocama.

  • M. Necati Güngör 06 Kasım 2021 23:36

    Çok güzel bir yazıydı. Var olun.

  • Fatih ALKUŞ 06 Kasım 2021 22:56

    Uğur hocam; lakin bu yazıda benliğini kaybetmişlere uyarı verirken , onların artık hayata yukarıdan bakmak isteme arzularınıda çok görmemek lazım diye düşünüyorum!!!! Çünkü hayat önce ezerek, ders vermeye çalışır. Bizler hiç okumayan tayfalar olarak;sizlerin sezimledigi çoğu şeyleri göremez olduk. Kapitalizmin esiri olan insanlara her kesimden rastlamak mümkündür. Önemli olan; hayata nasıl başladıysan,öyle bitirmek.