AKIL ÜZERİNE…

Sosyal medya haberciliği devrindeyiz. İlgi duyduğunuza erişim kolay artık. Beş dakikalık haber için, bir saat ilgisiz konuları dinlemek gerekmiyor. Ne propaganda ne papağan ezberi dinlemek zorundasınız. Cenneti de cehennemi de tasvir edemiyor birileri… Siz görmek istediğinizi görüyorsunuz. Aklınıza -lütfen- ihtiyaç duyuyorsanız şayet!
    

 

 

Sokak röportajları ilgimi çekmeye başladı. Bir meydanda, kaldırımda rastgele mikrofon uzatılıyor sade vatandaşa… Çoğu zaman birkaç kişi aynı anda söze başlıyor. Son ayların ana gündemi ekonomi tartışılıyor. Siyaset konuşuluyor… Kimi esnaf, kimi emekli, kimi öğrenci… İktidar yanlısı da var, muhalefet edeni de…
    

 

Söyledikleri ile değil, daha çok nasıl söyledikleri ile ilgiliyim. Bilgileri ne, nasıl ve nereden elde etmişler? Doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin ölçüleri neye dayanıyor? Karşı düşüncelerden haberi var mı? İşitip gördükleri hakkında ne, neden, niçin, nasıl gibi soruları yöneltebilmiş mi? Söylediklerinin niceliksel büyüklüğünü, şeklini kavrayabilmiş mi? Makul olanı ve olmayanı ayırabiliyor mu? Önermeleri veya reddettikleri arasında çelişki var mı? Tutarlı olmayı önemsiyor mu?
    

 

Yani… Zihin doğru işliyor mu? Mantık ve matematik hiç hanesine misafir olmuş mu?
    

 

Bir zaman önceydi… Siyaset işte! Bugün olduğu gibi, dün de iktidarın lideri, ana muhalefetin liderini eleştiriyordu. Geçmişte SGK Genel Müdürü olduğu dönemde, kurumu nasıl borca batırdığı üzerinden… Bir gün iktidar partili arkadaşlara sordum: “Bu canım duble yolları, otobanları kim yaptı?” Bir sessizlik oldu. Gurur ve özgüvenle yüzüme baktılar. Devam ettim: “Sakın iktidar yaptı demeyin! Zira Genel Başkanınızın muhakemesine bakarsak Karayolları Genel Müdürü yapmış olmalı… Adını hiç bilmediğimiz genel müdür!” 
    

 

Yine bir gün, genç ve milliyetçi arkadaşıma aniden: “Karnının doymadığı yer sana vatan değildir” dedim. Bir mana veremeden yüzüme baktı. Muhtemelen yıllarca “Önce Vatan” retoriği ile yetiştiği ve beni de öyle bildiği için çok şaşırdı. Biraz durdum ve ekledim: “Biz Altay Dağları’nın eteklerinden kopup Anadolu’ya niçin geldik? Ötüken bizim için kutsal şehir değil miydi? Orta Asya öz vatanımız değil miydi? Elbette öyleydi. Ama biz karnımızı doyurmak için toprağımızdan, vatanımızdan koptuk. Gurbete düştük. Var olmak, hayatta kalabilmek için yurdumuzu terk ettik. O zaman geçinemiyorsan, yaşadığın yer vatan değildir” dedim. İkna oldu mu bilemem. Ama yorumum tutarlı ve kanaatim hakikatti…
    

 

Ne bir siyaset dâhisi, ne bir ideolog ne de polemikçiyim... Kimseyi mat etmek, sırtını yere getirmek, ne kadar zeki olduğumu göstermek gibi bir derdim de yok. Becerebildiğim kadar, bunları mesleğimi icra ederken yapıyorum zaten... Bu örnekleri savunduğum fikrin ne kadar yüce olduğunu ispat için değil, doğru bir mantığın nasıl işlemesi gerektiğini göstermek için verdim.
    

 

Akıl, zekâ, mantık, irade, şuur gibi konulara girmek için başladım denemeye… Lakin uzadıkça okuyucuyu sıkacağını bildiğim için, başka bir zaman devam etmek üzere bırakıyorum, aydınlanmanın bir vecizesi ile: Aklınızı kullanmaya cüret edin!

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.