“AF” mı? Zaaf mı?

Bu başlığı Ambrose Bierces’in, affı; “cezalandırılması çok pahalı olan her bir hukuk ihlalcisine karşı devletin yüce gönüllüğü” tanımı açıklamış olur sanırım…

Bu tanımın içeriğine bakıldığında ceza infaz kurumlarının giderlerinin devlet bütçesine yükü akla gelebilir ancak ceza infaz kurumlarının kantin satış rakamları bu kurumların “gider” değil “gelir” kapısı olduğunu düşündürmektedir.

MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin seçim öncesi dile getirmesi ile birlikte gündeme gelen ve aralıklı olarak gündemde tutulan “Ceza Affı” konusu sıklıkla konuşulmaya başlandı. Öncelikle MHP’nin talebinin ana hatları ile terör suçlarını ve sarkıntılık düzeyinde kalmış olması kaydı ile cinsel suçları kapsam dışında bıraktığı görülüyor. Teklif, infaz kanununda değişiklikler içerse de tesir sonucu kısmi af olacaktır.  

Af kavramına girmeden önce ceza kavramına değinmek gerekir. Bir devletin toplum yaşamında bireylere tanıdığı sınırların ihlali halinde bireye uyguladığı cebri yaptırıma “ceza” diyoruz. Cezanın amacı bireyin tekrar suç işlemesinin önlenmesi, bireyin cezalandırılmasından dolayı toplumdaki diğer bireylerin suç işlemekten kaçınmasının sağlanması, bireyin tekrar topluma kazandırılmasının sağlanmasıdır. MHP’nin teklifine dönersek, bu teklifin öznesi, “kader mahkumları”. Bu durumda cezalandırma sistemimiz eğer, “kader mahkumları” adı ile adlandıracağımız ve vicdanen cezalandırılmalarının yanlış olduğunu düşündüğümüz kişiler üretiyor olabilir mi? Ceza yargı sistemimiz hatalı çalışıyorsa bu hatalı çalışma “kronizmini” af kavramını kullanarak gideremeyiz. Aksine suç işemeyen bireyler üzerinde affın olumsuz etkileri olacaktır. Darp edilen Ali, kendisini darp eden kişi 5 yıl hapis cezası aldıktan bir hafta sonra sokakta gördüğünde ne hisseder? Kafa tası kırığı ve ayak kırığı nedeni ile 3 ay hastanede yatan Ali ve kendisini öldüresiye dövdükten sonra 1 ay ceza evinde kaldıktan sonra salıverilen suçlu…

 Af teklifinin kapsamına bakıldığında uyuşturucu kullanma veya satma, yağma, hakaret, tehdit, suç örgütü (Terör hariç) gibi suçluların ceza infaz kurumundan “cezanın önleyici etkisi oluşmadan” çıkarılması gibi bir sonuç çıkacaktır. Farz-ı misal, Ahmet isimli 23 yaşındaki saldırgan mahallesinde uyuşturucu hap satmakta ve kendisi de kullanmaktadır. Akşam karanlık bir saatte yoldan geçen bir kadına, uyuşturucu madde tesiri altında sarkıntılık yapmış ve güven timleri tarafından yakalanmıştır. Üzerinden çok miktarda uyuşturucu hap çıkan Ahmet hem uyuşturucu ticaretinden ceza almıştır hem de basit sarkıntılık suçundan. MHP’nin af teklifi ve bunu mecliste yasal zemine kavuşması üzerine Ahmet 6 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmiş olacaktır. Yahut “mafya” olarak bilinen bir suç örgütü mensupları, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi suçlardan ceza almış oldukları halde bu af teklifinden faydalanmış olacaklar. Bir başkasının mağdur olduğu, zarar gördüğü suçta devletin af yetkisini kullanma hakkı var mıdır? Bu soru ayrıca tartışılmaya devam edecektir.

MHP bu af teklifinde diretse de Ak Parti bir başka affın düşüncesini taşıyor olabilir. 5 yıl sonra Cumhuriyetin 100. Yılı nedeni ile genel bir af ihtimalini düşünmekte gerekir. Bütün hukukçuların ortak kanaat sahibi olduğu bir hususun altını çizmek gerekir ki ceza neden değil sonuçtur. Af kavramı üzerine eğilmek yerine, suça iten sosyal etkiyi ortadan kaldırmak gerekir. Af ise suça giden otobanlar inşa edecektir. Bu nedenle ceza sistemi aflar ile güven kaybeder. Suçtan zarar görenler ve suçun mağdurları adalete ve devlete olan güveni kaybederler.

Sayısal olarak ceza infaz kurumlarının durumunu da ifade etmek ihtimal dahilinde olan ceza affını sonuçlarını irdelemek için gerekli olacaktır; 2000 yılında ceza infaz kurumunda bulunan toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 49 bin iken geçen 18 yılda bu rakam yaklaşık 4,5 kat artarak 238 bin oluyor. Nüfus 5 kat artmadı ise suçlu sayısının orantısız olarak arttığı ortada. MHP’nin teklifinin kapsamına bakıldığında, yaklaşık 80 ila 85 bin kişinin kapsam dışında kalan suçlar nedeni ile faydalanamayacağını görüyoruz. Aftan yararlanan kategorilerin dağılımı ise şöyle; Cezaevlerinde hırsızlıktan 40 bin, dolandırıcılıktan 24 bin, uyuşturucudan 55 bin, yaralamadan 22 bin, diğer suçlardan 24 bin mahkûm bulunuyor. Toplamda yaklaşık 165 bin kişi aftan faydalanmış olacak. Bir diğer önemli nokta ise adli kontrol ile 285 bin kişinin salıverilmiş olmasına karşın ceza infaz kurumlarının doluluk oranı tam kapasitenin üzerinde. Bir kişi hakkında adli kontrol tedbiri verilebilmesinin ön koşulu “tutuklama şartlarının” oluşmasıdır. Bu demek oluyor ki ceza infaz kurumlarında bulunan 235 bin kişinin yanında 285 bin kişi için de tutuklama şartları oluşmuş olmasına karşın adli makamlar tarafından tutuklanmamış olmasıdır. Bu manzaradan çıkan sonuç şudur; nüfus artış hızımızın 8 kat üzerinde şüpheli-sanık-hükümlü sayımız artmış durumda. 2010-2016 yılları arasında Avrupa ülkeleri arasında tutukla sayısı 9,5 kat artarak birinci sırayı almış olmamızda mevcut durumun özeti gibi. Nereden bakarsak bakalım bu istatistikten çıkan sonucu doğru okuyarak bir an önce tedbir almamız gerekiyor. Bu tedbir ceza affı, idam cezası gibi yargının alanına müdahale ile suçlu sayısını azaltmaz. Yapılması gereken af değil suça iten sosyal ve siyasi noktaları tespit ederek, konu ceza yargısı alanına girmeden tedbir almaktır.

Sonuç olarak ceza hukukçusu Cesaria Beccaria’nın 1764 yılında kaleme aldığı, Suçlar ve Cezalar Hakkında isimli eser, bize önemli bir ipucu verir niteliktedir; “suçu önleyen en önemli frenlerden biri cezaların ağırlığı değil, cezaların kaçınılmaz olmalarıdır” …

Etiketler : Af taslağı MHP
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • F.Fidan 01 Ocak 1970 02:00

    Af konusunun detaylı bir açıklamasını yaptığınız için size teşekkür ederken, bu konuyu harflerine dahi dokunmadan birilerinin veya bazi siyasi partilerinin de bu konuyu keşke insanlara bir şekilde ulaştirması temennisiyle ..güzel günlere inşaallah diyorum.