Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nde yayımlanan bir makalede ifade edildiği gibi, af kurumu anayasal bir tasarruf olup, kamu davasını düşürür veya cezanın infazını önler. Teknik olarak 10. Yargı Paketi bir af değildir; ancak TCK m.65 bağlamında özel affa benzeyen bir infaz indirimi düzenlemesiyle sonuç doğurmaktadır. Bu çerçevede, paket "örtülü af" niteliği taşıyan bir infaz düzenlemesi olarak değerlendirilebilir.
Yeni düzenlemede dikkat çeken bir diğer husus, hafta sonu veya gece infazının kapsamının genişletilmesidir. Kadın, çocuk, yaşlı hükümlüler için konutta infaz usulünün yaygınlaştırılması, cezanın kişiselleştirilmesi amacını taşımakta; ancak toplumsal adalet algısı açısından sorgulanmayı hak etmektedir.
Ayrıca, trafik güvenliğini tehlikeye sokanlara yönelik cezaların 4 aydan 2 yıla kadar artırılması ve kasten yaralama suçlarında cezanın %50 oranında artırılması gibi düzenlemeler, toplumun adalet beklentisini karşılamaya yöneliktir. Ancak bu cezaların infazında yapılacak yeni düzenlemeler, bu artırımların gerçek bir yaptırım gücü oluşturup oluşturmayacağı sorusunu beraberinde getirmektedir.
Özellikle altını çizmek gerekir ki, infaz sisteminde yapılan bu tür radikal değişiklikler, toplumun cezasızlık algısını güçlendirme riski taşımaktadır. Bu noktada Cesare Beccaria’nın şu sözü aklımıza geliyor: “Affın meşru olduğu bir yerde, ceza sistemi çürümüş demektir.”
Yargı paketinin, noterlik kanunu dâhil bazı alanlarda olumlu düzenlemeler içerse de, geniş infaz kolaylıkları ve denetimli serbestlik mekanizmasının genişletilmesi yoluyla, fiilen bir af yasası işlevi gördüğü izahtan varestedir. Türk Ceza Hukuku'nda affın, ancak kamu yararı ve toplumsal barış için başvurulabilecek istisnai bir araç olması gerektiği dikkate alındığında; bu tarz infaz düzenlemelerinin "reform" başlığı altında sunulması, hukuk tekniği açısından tartışmalıdır.
Sonuç olarak; 10. Yargı Paketi, hukuki bir reformdan çok infaz sistemine yönelik bir mühendislik faaliyeti görünümündedir. Adalet duygusunun tesisi, sadece cezaların artırılmasıyla değil, aynı zamanda bu cezaların etkili biçimde infaz edilmesiyle mümkündür.
Adaletin terazisi, hem ceza adaletinin caydırıcılığı hem de toplumun vicdanında yer bulacak hakkaniyetle dengelenmelidir.