FATİH…

Hiç kimseye hayran olunmamalı! Aklıselime terstir zira… Hayranlık, kusurları görmede zafiyet husule getirir. Gönle hoş gelse de, aşırı muhabbet insanı körleştirir. Her fani için, ölçü olmalıdır bu… Ancak yine de bir hissiyata teslim olacak ve şahsiyete hayran olacaksak, bu kişi herhalde Sultan II. Mehmet olmalı… namı diğer Fatih.


            Umumi bir bakışla, İstanbul gibi eşsiz bir kıymeti yurt yaptığı için sevilir ya… mesele o kadar basit değildir. “Top patlattı, gürz savurdu, ok attı” diye bir kahramanlık öyküsüne meftun olduysanız, Dede Korkut Hikâyelerinde daha iyilerini bulursunuz! Gerçi yirmi imparatorluk, krallık ve devleti tarih sahnesinden silmiş ve de topraklarını yurt kılmıştır. Otuz yıllık hükümdarlığında, her sene ve bazı senelerde birkaç kere sefer yapmıştır. Harpleri ile efsane olmuştur. Savaş tarihine ilklerle adını yazdırmıştır. Ve bunların çoğunu bizzat yapmıştır. Türk Tarihi’nin tartışmasız en büyük cihangiridir. Hatta bazı Batılı müverrihler, dünya tarihinin en büyük mareşali olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak Fatih bunların çok ötesindedir…


            Ortaçağın kapanışı Fatih’ledir. Rönesans’ın başlangıcı da… Daha da önemlisi İslam Rönesans’ının kapılarını açmıştır. Hükümdarlığı, İslam Dünyasında aklın ve bilimin donduğu XII. asırdan sonra, düşünce, bilim ve sanatın yeniden yeşermeye başladığı dönemdir. Batı Rönesans’ının öncülleri ve başka sebepleri de vardır elbette. Fakat Fatih’in olağanüstü fetihleri, Avrupa’yı tam anlamıyla nefes alamaz hale getirmiştir. Kendilerine, açık denizler kalmıştır yalnızca… Bu engin mavilikler, ufkun ve refahın önün açmıştır. Siyaset ve idare sanatına misal olmuştur Devleti Aliyye... Avrupa’da mutlak monarşilerin doğumu gerçekleşmiştir. Güçlü merkezi idareler, iktisadi kontrolün ele geçirilmesini ve büyümeyi sağlamıştır. Sonra da disiplinli orduları, sağlam bir bürokratik işleyişi, himaye edilen bilim ve sanatı tesis etmişlerdir. Nihayet din ve inançlara karşı hoşgörü, kilisenin saltanatına son veren reform hareketlerine ilham vermiştir…


            Batı’dan çok daha önce zaferlerin orduyla kazanıldığını, lakin medeniyetlerin bilimle ve sanatla inşa edileceğini bilmektedir Fatih… Yalnız… “Bilim ve sanat iyidir!” demekle olmayacağını da kavramıştır. Bu inşa, bizzat oturup balistik hesaplarla uğraşan, Venedikli ressamı çağırıp portresini yapan bir İmparator’un varlığıyla mümkündür ancak...


            Fethedilen Doğu Roma İmparatorluğu, bugünkü eski surlar içinde kalan, küçücük bir toprak parçasıdır. Azametli bir ordunun karşısında dayanma şansı zaten yoktur. Fakat Avrupa için olmazsa olmazdır bu Devlet. Batı’nın izzeti nefsidir Bizans. Bu koşullarda İstanbul’u alacaksınız diplomasi bileceksiniz…coğrafya bileceksiniz… kurduğunuz istihbarat ağı ile Avrupa ve özellikle İtalya’nın güçlü şehir devletlerinin kalp atışlarını dahi dinleyeceksiniz!  O tarihe kadar savaşlarda karşı tarafı korkutmakta kullanılan top denilen silahın, yeni usul ve metotlarla koca surları delebileceğini hayal edeceksiniz. Yetmeyecek Macar zindanlarından mühendislik dehası Urban Usta’yı kaçıracaksınız… Yani adınız Fatih olacak!


            Bilgiye açtır… doymak bilmez Fatih. İster ki dünyadaki bütün bilginler, bütün sanatkârlar imparatorluğun kalbine yerleşsin. Böyle sergüzeştin içerisinde, bir talebe gibi, her akşam doğulu ve batılı bilginlerden tarih dinler. Bilir kadim Yunan’ı, Mısır’ı, Roma’yı, İran’ı… Konuşur Sırp, Arap, Rum, Fars, hatta İtalyan ve Latin lisanlarını…     

       

Muhteşem bir zeka olduğu çok bellidir. Şehzadeliğinde olağanüstü bir tahsil hayatı vardır. Fakat hünkâr olduktan sonra, aynı disiplinle ilim tahsiline devam eden kaç sultan bilinir? Merak ediliyorsa Fatih’in ayak tozu bile olamayacak devlet adamlarına sorulmalıdır: En son hangi kitabı okuduğu ya da bir bilginle kaç saat sohbet ettiği!


            Fatih’i tanımıyoruz! Tanımadığımız için okuyup üfleyerek, havsalamıza sığmayan işleri başardığını vehmediyoruz. Mistik güçleri ile küffarı yere serdiğini tahayyül ediyoruz. Hey hat! “Dedemiz” dediğimiz Deha’nın, beş yüz yıl gerisindeyiz hala! Aynı anda yirmiden fazla ülkeyle savaş halindeyken, geceleri muhteşem şiirler yazabilen bir devlet liderini düşünebiliyor musunuz? Ya kendini “Roma İmparatoru” olarak takdim edecek ufuk kimde vardır? Aydınlanmadan yüz yıllar önce, yönetenlerin hukukla bağlı olması gerektiğini göstermek için, mahkemede sanık olarak zatını yargılatan bir monark, kimin aklına gelir? Üstelik, demokrasilerde bile seçilmişler yargıdan muafken!

            Tarihe bakalım… Başka bir nazarla, yeniden bakalım.

            Tarih, ne övünme, ne de yerinme için malzeme çıkarılacak çöplük değildir!

            Hali anlamak, istikbale kanatlanmak için maziye, düşünerek bir daha bakalım…

Etiketler : FATİH…
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.