DİYECEĞİM O Kİ

Vaziyet pek yamandır! Salgın biter bitmesine de, ardında bıraktığı moloz ne zamana kalkar Allah bilir. Hafriyat alındıktan sonra hangi ölçülere ve mimariye göre yeni bina yapılacağı da, şimdiden düşündürmektedir.


Tanıdığım ve sevdiğim vefalı bir kardeşimiz aradı. Halimi hatırımı sormak için. Hastanelerin birinde temizlik görevlisi. Hepimizin paranoyak olduğu bugünlerde, işinin başında. Astronot kıyafetleri ile şifahanede, virüs ve mikroplara karşı cenk ediyor. A canım kardeşim… benim sağlığımı niye sordun? Asıl sen ne haldesin?


Geçtik doktoru, hemşireyi, sağlık teknikerini… Acaba bu temizlik görevlisinin emeği mi kutsal, yoksa içine hava doldurulmuş deri parçasını ayağıyla bir oraya bir buraya savuran futbol yıldızınınki mi?


Maske, gözlük ve içinde adeta piştiği koruyucu giysiyle, masasının üzerinde yorgunluktan sızan doktor hanım mı milyon dolarlar kazanmayı hak ediyor, yoksa estetik operasyonlarla gerilen derisiyle dümbeleğe dönen şarkıcı kadın mı?


Ömrünü enfeksiyonla savaşa adamış, elleri rahatsızlığından titrediği halde ekran karşısında halkını korumak için aydınlatmaya çalışan bilim insanı mı saygın, yoksa her fırsatta halkını soymaya çalışan kravatlı şarlatanlar mı?


İnsanoğlu herhalde, kurduğu bu değerler sistemini sorgulayacak. Neyin pahalı neyin ise kıymetli olduğunu anlayacak. Sonra unutacak! Ta ki bir şamarla yeniden yere serilinceye kadar…


Ancak elektron mikroskobu ile görülen o minik şeytan, kurduğumuz ihtişamlı medeniyeti salladı. Bize şunu hatırlattı: “İnsanoğlu, sen Tanrı değilsin!”. Bütün kibrine rağmen, zavallı ve acizsin! Sonsuzluk ve yaratıcılık, asla ulaşamayacağın ütopyadır! Ne ölüme çare bulacaksın, ne de yoktan var edecek mutlak kudret sahibi olmaya…


Seküler olduğunu bildiğim gazeteci, mutasyon neticesinde gelişebilecek daha büyük bir felaket için: “Allah korusun” dedi. Dindar olduğunu zannettiğim doktor ise net bir cevap verdi: “Niçin korusun ki? Bu virüsü gönderen de Allah değil mi? Koruyacak olsa göndermezdi!” .Çözümün ise akıl ve bilimde olduğunu hatırlatarak, bildiklerini anlattı.


Yaradan düzeni böyle kurdu. O minik organizma evrim gerçeğinin bir kıpırdanışını sergiliyor sadece. Var olmak için üremek, çoğalmak istiyor. Tabi seçilim, mutasyon, var olma savaşı bilebildiğimiz canlı âleminin hakikatleri… Gözü dönmüş bir şekilde istismar ettiğimiz ve tahakküm altına almaya çalıştığımız tabiat, kendi ekosistemini muhafaza için mutlaka mukavemet gösterecek. Kazanamasa da, amansız rakibi Âdemoğlunun üstünü başını epey yırtacak…


Bırakacağı hasarın büyüklüğünü de, toplumların ne kadar akıl ve bilimle organize oldukları belirleyecek. Bize bir şey olmaz cehaleti ile türbe demirlerini yalayanlarla, savaşı kazanmak için laboratuvarlarda aşı ve ilaç peşinde koşan topluluklar, aynı akıbeti paylaşmayacak. Hele ekonomik neticeler… Hazinesi tıka basa dolu devletler ayakta kalırken, “Kefen Parasını” bile düşünmeden çarçur edenlerin ise, dizlerinin bağı kesilecek!

Etiketler : Uğur Alkuş
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Engin Öztürk 01 Ocak 1970 02:00

    Yüreğine sağlık yeğenim

  • Kerim Şengel 01 Ocak 1970 02:00

    Her daim düşüncelerine önem verdiğimiz değerli büyüyümüz yine sessiz gönüllerin sesi olmuşsun. Kalemine yüreğine sağlık olsun.